kuranı kerim dinle

Şuarâ Sûresi
سُورَةُ الشُّعَرَاءِ

Şuarâ Sûresi Dinle

Mekke döneminde inmiştir. 227 âyettir. Sûre, adını 224. âyette geçen “eş-Şu’arâ” kelimesinden almıştır. “Şu’arâ” şairler demektir. Sûre de başlıca Mûsâ, İbrahim, Nûh, Hûd,Salih ve Şu’ayb peygamberlerin kıssaları dile getirilmekte; müşriklerin, Kur’an’ın vahiy dışı bir kaynağa dayalı olduğu iddialarına karşılık, onun bir vahiy eseri olduğu vurgulanmakta, söz konusu kaynakların Kur’an üzerinde hiçbir etkisinin bulunamayacağı ifade edilmektedir.
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla.Tâ-sîn-mîm. ﴾1﴿ Bunlar, apaçık kitabın âyetleridir. ﴾2﴿ İman etmiyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin! ﴾3﴿ Biz istesek onlara gökten bir mûcize indiririz de derhal ona boyun eğerler. ﴾4﴿ Ne zaman Rahmân’dan kendilerine yeni bir uyarı gelse mutlaka bundan yüz ­çevirmektedirler. ﴾5﴿ Hep yalanladılar, fakat alay edip durdukları şeylere ait bilgiler yakında onlara gelecektir! ﴾6﴿ Peki o inkârcılar yeryüzüne hiç bakmazlar mı? Orada her türden nice değerli bitkiler çıkarmışızdır. ﴾7﴿ Şüphesiz bunlarda alınacak büyük bir ders vardır; ama çoğu iman etmezler. ﴾8﴿ Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güçlüdür, engin merhamet sahibidir. ﴾9﴿ Hani rabbin Mûsâ’ya, şöyle seslenmişti: “O zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git. Onlar (zulümden) hâlâ sakınmayacaklar mı?” ﴾10-11﴿ Mûsâ, “Rabbim! Doğrusu beni yalancılıkla suçlamalarından korkuyorum; ﴾12﴿ Göğsüm daralıyor, dilim dolaşıyor; onun için bu elçilik görevini Hârûn’a yükle. ﴾13﴿ Ayrıca ben onlar nezdinde suçluyum; bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum” dedi. ﴾14﴿ Allah, “Hayır, asla böyle olmayacak!” buyurdu. “Haydi ikiniz de mûcizelerimizle gidin. Şüphesiz biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.” ﴾15﴿ Firavun’a gidin ve deyin ki: “Gerçekten biz, İsrâiloğulları’nı bizimle beraber göndermen için âlemlerin rabbinin elçisiyiz.” ﴾16-17﴿ (Makamına vardıklarında Mûsâ’ya) Firavun şöyle dedi: “Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının nice yıllarını aramızda geçirmedin mi? ﴾18﴿ Sonunda yapacağını yaptın. Sen nankörün birisin!” ﴾19﴿Mûsâ, “Ben” dedi, “O işi, (sonunun ölüme varacağını) bilmeden yaptım. ﴾20﴿ Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra rabbim bana doğru karar vermeyi öğretti ve beni peygamberlerden biri yaptı. ﴾21﴿ O nimet diye başıma kaktığın şeye gelince o da İsrâiloğulları’nı kendine kul köle etmenden ibarettir.” ﴾22﴿ Firavun, “Âlemlerin rabbi de kimdir?” diye sordu. ﴾23﴿ Mûsâ, “Eğer gerçeğe inanmaya yatkınlığınız varsa bilin ki O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin rabbidir” diye cevap verdi. ﴾24﴿ Firavun yanında bulunanlara, “Ne dediğini duydunuz değil mi?” dedi. ﴾25﴿ Mûsâ, “O, sizin de rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da rabbidir” dedi. ﴾26﴿ Firavun, “Size gönderilen bu elçiniz mutlaka aklını yitirmiş” dedi. ﴾27﴿ Mûsâ devamla şunu söyledi: “Şayet aklınızı kullanırsanız anlarsınız ki O, doğunun, batının ve bu ikisi arasında bulunanların rabbidir.” ﴾28﴿ Firavun, “Benden başkasını tanrı edinirsen, yemin ederim ki seni zindanlarda süründürürüm!” dedi. ﴾29﴿ Mûsâ, “Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?” diye sordu. ﴾30﴿ Firavun, “Doğru söyleyenlerden isen, haydi getir onu” diye karşılık verdi. ﴾31﴿ Bunun üzerine Mûsâ asâsını atıverdi; bir de ne görsünler, asâ düpedüz bir yılan oluvermiş! ﴾32﴿ Sonra elini çıkardı; o da bakanlara beyaz ışık saçan bir şey oluvermiş! ﴾33﴿ Firavun, çevresindeki seçkinlere şöyle dedi: “Doğrusu bu, çok bilgili bir sihirbaz! ﴾34﴿ Yaptığı sihirle sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Buna karşı ne buyurursunuz?” ﴾35﴿ Dediler ki: “Onu ve kardeşini bir süre alıkoy ve sihirbaz toplamak üzere şehirlere (adamlar) gönder; ﴾36﴿ Bütün bilgili sihirbazları sana getirsinler.” ﴾37﴿ Böylece sihirbazlar belli bir günün ilân edilmiş vaktinde bir araya getirildi. ﴾38﴿ Halka, “Siz de toplantıya gelmiyor musunuz?” denildi. ﴾39﴿“Sihirbazlar üstün gelirlerse -ki ümidimiz budur- herhalde onların yolundan gideriz.” ﴾40﴿ Sihirbazlar geldiklerinde Firavun’a, “Üstün gelen biz olursak herhalde bize bir ödül vardır, değil mi?” dediler. ﴾41﴿ Firavun, “Evet”, dedi; “O takdirde gerçekten has adamlarımdan olacaksınız.” ﴾42﴿ Mûsâ sihirbazlara, “Ne atacaksanız atın!” dedi. ﴾43﴿ Bunun üzerine iplerini, değneklerini yere attılar ve dediler ki: “Firavun’un üstün gücü adına, elbette üstün gelen biz olacağız.” ﴾44﴿ Sonra Mûsâ da değneğini yere attı; bir de ne görsünler, onların düzmece nesnelerini yutuveriyor! ﴾45﴿ Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. ﴾46﴿ “Âlemlerin rabbine, Mûsâ ve Hârûn’un rabbine iman ettik” dediler. ﴾47-48﴿ Firavun dedi ki: “Benim size izin vermemi beklemeden ona iman ediyorsunuz, öyle mi? Anlaşılan o, size sihri öğreten üstadınızmış! Ama şimdi göreceksiniz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım!” ﴾49﴿ “Zararı yok” dediler, “Nasıl olsa biz rabbimize dönüyoruz. ﴾50﴿ İlk iman edenler olduğumuz için rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını ­umuyoruz.” ﴾51﴿ Mûsâ’ya, “Kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz” diye vahyettik. ﴾52﴿ Firavun da asker toplamak üzere şehirlere adamlar gönderdi. ﴾53﴿ (Adamlarına) “Bunlar, sayıları az, önemsiz bir topluluk; ﴾54﴿ Fakat bize karşı nefretle doludurlar. ﴾55﴿ Biz de kuşkusuz tedbirli, tek vücut bir topluluğuz” (dedi). ﴾56﴿ Daha sonra onları (Firavun ve topluluğunu) bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve değerli bir konumdan mahrum ettik. ﴾57-58﴿ İşte böyle. Bu nimetleri onların yerine İsrâiloğulları’na verdik. ﴾59﴿ (Olaya gelince) Arkadan Firavun ve adamları gün doğarken onlara yetiştiler. ﴾60﴿İki topluluk birbirini görünce, Mûsâ’nın adamları, “İşte yakalandık!” dediler. ﴾61﴿ Mûsâ, “Hayır! Eminim ki rabbim benimledir, bana bir çıkış yolu gösterecektir” dedi. ﴾62﴿ Bunun üzerine Mûsâ’ya, “Asân ile denize vur!” diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı, her parça koca bir dağ gibi oldu. ﴾63﴿ Ötekilerini de oraya getirdik. ﴾64﴿ Mûsâ ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardıktan sonra ötekilerini suda boğduk. ﴾65-66﴿ Şüphesiz bunda inandırıcı işaretler vardır; ama çokları imana gelmiş değildir. ﴾67﴿ Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güçlüdür, engin merhamet sahibidir. ﴾68﴿ Onlara İbrâhim’in öyküsünü de anlat. ﴾69﴿ Hani o, babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” diye sormuştu. ﴾70﴿ “Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz” diye cevap verdiler. ﴾71﴿ İbrâhim, “Peki ama, dedi, dua ettiğinizde onlar sizi işitiyorlar mı? ﴾72﴿ Yahut size fayda veya zarar verebiliyorlar mı?” ﴾73﴿ “Hayır ama biz atalarımızı böyle yapar bulduk” dediler. ﴾74﴿ İbrâhim dedi ki: “İyi de sizin ve önceki atalarınızın neye taptığınızı hiç düşündünüz mü? ﴾75-76﴿ İyi bilin ki âlemlerin rabbi dışında taptıklarınız benim düşmanımdır; ﴾77﴿ O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir. ﴾78﴿ Beni yediren ve içirendir. ﴾79﴿ Hastalandığım zaman bana şifa verendir. ﴾80﴿ Canımı alacak olan, sonra beni yeniden diriltecek olandır. ﴾81﴿ Hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum yine O’dur. ﴾82﴿ Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat. ﴾83﴿Beni, naîm cennetine girenlerden eyle! ﴾85﴿ Babamı da bağışla; kuşkusuz o doğru yoldan sapanlardan oldu. ﴾86﴿ İnsanların diriltileceği gün ve Allah’a temiz bir kalple gelenler dışında malın da çocukların da fayda vermeyeceği gün beni mahcup etme!” ﴾87-89﴿ O gün cennet, takvâ sahiplerine yaklaştırılır. ﴾90﴿ Cehennem de küfre sapmış olanlara açıkça gösterilir. ﴾91﴿ Onlara, “Allah’ı bırakıp da taptıklarınız nerede? Size yardım edebiliyorlar veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilir. ﴾92-93﴿ Artık onlar, o sapkınlar ve İblîs’in yandaşları toptan tepetaklak cehenneme atılırlar. ﴾94-95﴿ Orada onlar birbirleriyle çekişerek şöyle derler: ﴾96﴿ “Vallahi, biz sizi âlemlerin rabbi ile eşit tutarken gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz. ﴾97-98﴿ Bizi ancak o günaha batmış olanlar saptırdı. ﴾99﴿ Şimdi bizim ne şefaatçilerimiz var ne de samimi bir dostumuz. ﴾100-101﴿ Ah keşke bizim için bir dönüş daha olsa da müminlerden olsak!” ﴾102﴿ İşte bu anlatılanlarda elbet alınacak büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler. ﴾103﴿ Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir. ﴾104﴿ Nûh kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladılar. ﴾105﴿ Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “İnkârdan sakınmayacak mısınız? ﴾106﴿ Bakınız ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. ﴾107﴿ Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. ﴾108﴿ Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir. ﴾109﴿ Artık Allah’a isyandan sakının ve bana itaat edin.” ﴾110﴿ Şöyle cevap verdiler: “Seni toplumun en aşağı kesiminin izlediğini göre göre sana iman eder miyiz!” ﴾111﴿Nûh dedi ki: “Onların vaktiyle ne yaptıklarını bilmem. ﴾112﴿ Onların hesabı ancak rabbime aittir. Düşünseydiniz bunu anlardınız! ﴾113﴿ Ben iman etmiş kimseleri kovacak değilim. ﴾114﴿ Ben sadece gerçekleri apaçık ortaya koyan bir uyarıcıyım.” ﴾115﴿ “Ey Nûh!” dediler, “Bu işten vazgeçmezsen, kesinlikle sen de taşlanacaksın!” ﴾116﴿ Nûh, “Rabbim!” dedi, “Kavmim beni yalancılıkla suçluyor. ﴾117﴿ Artık benimle onların arasındaki durumu sen hükmünle açıklığa kavuştur, beni ve beraberimdeki müminleri kurtar!” ﴾118﴿ Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri, o her şeyle dopdolu geminin içinde kurtardık. ﴾119﴿ Sonra geri kalanları da sulara gömdük. ﴾120﴿ Doğrusu anlayanlar için bu kıssada büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler. ﴾121﴿ Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güçlüdür, engin merhamet sahibidir. ﴾122﴿ Âd kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladılar. ﴾123﴿ Kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmıyor ­musunuz? ﴾124﴿ Ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. ﴾125﴿ Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. ﴾126﴿ Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir. ﴾127﴿ Siz boş şeylerle uğraşarak her yüksek yere bir anıt mı dikersiniz? ﴾128﴿ Temelli kalacağınızı umarak mı büyük konaklar yaparsınız? ﴾129﴿ Gücünüzü hep zalim zorbalar gibi mi kullanırsınız? ﴾130﴿ Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin. ﴾131﴿ Bildiğiniz şeyleri size veren, size sürüler, oğullar, bağlar, pınarlar ihsan eden Allah’a karşı gelmekten sakının. ﴾132-134﴿ Doğrusu sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum.” ﴾135﴿ Şöyle cevap verdiler: “Sen öğüt versen de vermesen de bizce birdir.” ﴾136﴿“Bu, öncekilerin tuttuğu yoldan başkası değildir. ﴾137﴿ Bu yüzden azaba uğratılacak da değiliz.” ﴾138﴿ Böylece onu yalancılıkla suçladılar; biz de onları helâk ettik. Doğrusu bu anlatılanlarda büyük bir ibret vardır ama çokları inanmazlar. ﴾139﴿ Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir. ﴾140﴿ Semûd kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladı. ﴾141﴿ Kardeşleri Sâlih onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? ﴾142﴿ Bakınız, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. ﴾143﴿ Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. ﴾144﴿ Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir. ﴾145﴿ Siz burada, bahçelerin, pınarların içinde; ekinlerin, meyveleri uç vermiş hurma ağaçlarının arasında güven içinde bırakılacağınızı ve dağlardan ustaca evler oyup yapmaya devam edebileceğinizi mi sanıyorsunuz? ﴾146-149﴿ Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin. ﴾150﴿ Yeryüzünde düzeni bozan ama düzeltmeye yanaşmayan aşırıların istediklerini yapmayın.” ﴾151-152﴿ Dediler ki: “Kuşkusuz sen, kendisine büyü yapılmış birisin! ﴾153﴿ Sen de yalnızca bizim gibi bir insansın. Eğer doğru sözlü isen, haydi bize bir mûcize getir.” ﴾154﴿ Sâlih, “İşte (mûcize) bu dişi devedir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir; sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa büyük bir günün azabı yakanıza yapışır” dedi. ﴾155-156﴿ Buna rağmen onlar deveyi kestiler, ama yaptıklarına pişman oldular; çünkü onları azap yakaladı. Doğrusu bunda büyük bir ders vardır ama çokları iman ­etmezler. ﴾157-158﴿ Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir. ﴾159﴿Lût kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladı. ﴾160﴿ Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? ﴾161﴿ Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. ﴾162﴿ Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. ﴾163﴿ Bunun için sizden karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir. ﴾164﴿ Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da insanlar arasından erkeklerle mi beraber oluyorsunuz? Doğrusu siz haddini aşan bir kavimsiniz!” ﴾165-166﴿ “Ey Lût!” dediler, “Bu tutumundan vazgeçmezsen iyi bil ki sen de kovulacaksın!” ﴾167﴿ Lût, “Doğrusu ben bu yaptığınızdan dolayı sizden nefret ediyorum” dedi. ﴾168﴿ “Rabbim! Beni ve ailemi, bunların yapmakta olduklarının vebalinden kurtar” diye dua etti. ﴾169﴿ Bunun üzerine geride kalanlar arasındaki yaşlı kadın müstesna, onu ve bütün ailesini kurtardık. ﴾170-171﴿ Sonra diğerlerini helâk ettik. ﴾172﴿ Üzerlerine de görülmemiş bir yağmur yağdırdık, sonunda önceden uyarılmış olanların yağmuru korkunç oldu. ﴾173﴿ Elbet bunda büyük bir ibret vardır; fakat çokları iman etmezler. ﴾174﴿ Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir. ﴾175﴿ Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladı. ﴾176﴿ Şuayb onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? ﴾177﴿ Bakınız ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. ﴾178﴿ Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. ﴾179﴿ Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir. ﴾180﴿ Ölçüyü tam tutun, eksik verenlerden olmayın. ﴾181﴿ Doğru terazi ile tartın. ﴾182﴿ İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın, bozgunculuk yaparak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın. ﴾183﴿Sizi ve önceki nesilleri yaratana saygılı olun.” ﴾184﴿ Şöyle cevap verdiler: “Sen, gerçekten büyü yapılmış birisin! ﴾185﴿ Sen de sadece bizim gibi bir beşersin. Biz senin kuşkusuz yalancılardan biri olduğuna inanıyoruz. ﴾186﴿ Eğer doğru sözlü isen, haydi üstümüze gökten azap yağdır.” ﴾187﴿ Şuayb, “Yaptıklarınızı en iyi bilen rabbimdir” dedi. ﴾188﴿ Onu yalancılıkla suçladılar, derken gölge gününün azabı üzerlerine çöküverdi. O gerçekten büyük bir günün azabıydı! ﴾189﴿ Doğrusu almak isteyenler için bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler. ﴾190﴿ Şüphesiz rabbin, işte O, mutlak güç ve engin merhamet sahibidir. ﴾191﴿ Şüphesiz bu Kur’an âlemlerin rabbi tarafından indirilmiştir. ﴾192﴿ Onu, senin kalbine uyarıcılardan olasın diye açık bir Arapça ile Rûhulemîn indirmiştir. ﴾193-195﴿ O Kur’an, şüphesiz öncekilerin kitaplarında da vardır. ﴾196﴿ İsrâiloğulları bilginlerinin bunu bilmesi onlar için bir delil değil midir? ﴾197﴿ Kur’an’ı Arap olmayanlardan birine indirseydik de onu onlara okusaydı, yine iman etmezlerdi. ﴾198-199﴿ Onu (inkârı) günahkârların zihinlerine böyle soktuk. ﴾200﴿ Onlar, sonunda can yakıcı azabı görünceye kadar ona iman etmezler. ﴾201﴿ O azap farkında olmadan kendilerine ansızın geliverir. ﴾202﴿ Sonra, “Bize yeni bir süre verilir mi acaba?” diyecekler. ﴾203﴿ O halde (şimdi gelsin diyerek) azabımızın çabuklaşmasını mı istiyorlar? ﴾204﴿ Ne dersin? Biz onları yıllarca nimetlerden faydalandırmışsak, sonra da kendilerine vaad edilen azap başlarına gelmişse! ﴾205-206﴿Senelerce yararlandırıldıkları nimetler onlara ne fayda sağlamıştır? ﴾207﴿ Kaldı ki biz, öğüt vermek üzere uyarıcılar göndermeden hiçbir ülke halkını yok etmemişizdir. Biz zalim değiliz. ﴾208-209﴿ Onu (ilâhî öğüdü) şeytanlar indirmedi. Bu onların yapacağı iş değildir, zaten buna güçleri de yetmez. ﴾210-211﴿ Şüphesiz onlar, vahyi işitmekten kesinlikle uzak tutulmuşlardır. ﴾212﴿ O halde sakın Allah ile birlikte başka tanrıya kulluk edip yalvarma, sonra cezaya çarptırılanlardan olursun! ﴾213﴿ Yakın akrabanı da uyar. ﴾214﴿ Sana uyan müminlere kol kanat ger. ﴾215﴿ Şayet sana karşı gelirlerse de ki: “Ben sizin yaptıklarınızdan kesinlikle uzağım.” ﴾216﴿ Sen, O, mutlak güçlü ve engin merhamet sahibi olan, huzurunda durduğun ve secde edenler içinde halden hale girdiğin zaman seni gören Allah’a güvenip dayan. ﴾217-219﴿ Her şeyi işiten, bilen O’dur. ﴾220﴿ Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? ﴾221﴿ Onlar günaha, iftiraya düşkün olan herkese inerler (onlara kötülüğü telkin ederler). ﴾222﴿ Bunlar, (şeytanlara) kulak verirler, çoğu da yalancıdır. ﴾223﴿ Şairlere gelince, onlara da yoldan sapanlar uyar. ﴾224﴿ Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmez misin? ﴾225-226﴿ Ancak iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar, Allah’ı çokça ananlar ve haksızlığa uğratıldıktan sonra kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, neye nasıl dönüşeceklerini (başlarına nelerin geleceğini) yakında görecekler. ﴾227﴿