kuranı kerim dinle

Sâd Sûresi
سُورَةُ صۤ

Sâd Sûresi Dinle

Mekke döneminde inmiştir. 88 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “Sâd” harfinden almıştır. Sûrede başlıca, Allah’ın birliği, müşriklerin inkârları ve sapıklıkları sebebiyle azabı hak etmiş oldukları, Davûd, Süleyman, Eyyüp, İbrahim, İshak, İsmail, el-Yesa’ ve Zülkifl Peygamberlerin kıssaları, Davûd Peygamberin hakemliği ve Hz. Peygamberin temel görevi konu edilmektedir.
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla;Sâd. Öğüt ve uyarı dolu Kur’an’a andolsun ki inkâr edenler, bu uyarıya kulak verecekleri yerde, gurura kapılmış ve ayrılığa düşmüşlerdir. ﴾1-2﴿ Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik; o sırada feryat ettiler ama artık zaman kurtulma zamanı değildi. ﴾3﴿ Şimdi bunlar da kendilerine aralarından bir uyarıcı gelmesine şaşıyorlar ve bu inkârcılar şöyle diyorlar: “Bu adam bir sihirbazdır, tam bir yalancıdır. ﴾4﴿ Tanrıları tek tanrıya mı indiriyor? Bu gerçekten şaşılacak bir şey!” ﴾5﴿ Onların ileri gelenleri harekete geçip şöyle dediler: “Yolunuzda yürüyün! Tanrılarınıza bağlılıkta direnin! İşte (sizden) istenen budur. ﴾6﴿ Bildiğimiz son dinde böyle bir şeyi işitmedik; bu uydurmadan başka bir şey değil. ﴾7﴿ İlâhî uyarı içimizden ona mı indirildi şimdi!” İşin doğrusu onlar benim uyarım karşısında kuşku içindedirler. Hayır, azabımı henüz tatmadılar! ﴾8﴿ Yoksa senin aziz ve lutufkâr rabbinin rahmet hazineleri onların elinde midir? ﴾9﴿ Ya da göklerle yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı onlarda mı? Öyleyse çareler bulup göklere yükselseler ya! ﴾10﴿ Onlar, orada çeşitli bölüklerden oluşmuş, bu durumda şimdiden yenilmeye mahkûm bir kalabalıktır. ﴾11﴿ Bunlardan önce Nûh kavmi, Âd kavmi, kazıklı Firavun, Semûd kavmi, Lût kavmi ve Eyke halkı, bütün bu topluluklar ısrarla gerçeği yalanlamışlardı. ﴾12-13﴿ Hepsi de elçileri yalancılıkla suçladılar, bu yüzden de kendilerini cezalandırmam hak oldu. ﴾14﴿ Bunlar da şimdi, bir daha geri dönüşe imkân bırakmayacak olan korkunç bir sesi, yalnızca bunu beklemektedirler. ﴾15﴿ Onlar, (alaycı bir tavırla), “Rabbimiz! Hesap gününden önce payımıza düşen azabı hemen şimdi ver!” dediler. ﴾16﴿Sen, onların söylediklerine sabret; güçlü kulumuz Dâvûd’u hatırla! Yönü hep Allah’a dönüktü. ﴾17﴿ Dağları onun emrine verdik. Sabah akşam yaratıcılarını tesbih ederlerdi. Toplu halde kuşları da (emrine verdik). Hepsi de Allah’a yönelmişlerdi. ﴾18-19﴿ Onun hükümdarlığını güçlendirmiş, kendisine hikmet (peygamberlik) ve anlaşmazlıkları halletme yeteneği vermiştik. ﴾20﴿ Davalaşanlara dair bilgi sana ulaştı mı? Bu adamlar mâbedin duvarına tırmanıp Dâvûd’un yanına girmişlerdi. Dâvûd onları görünce telâşlanmıştı. “Korkma” dediler, “Birimizin diğerini haksızlık etmekle suçladığı iki davacıyız biz. Aramızda âdil bir hüküm ver; doğruluktan sapma, bize de doğru yolu göster.” ﴾21-22﴿ “Şu adam benim kardeşim. Onun doksan dokuz koyunu, benim ise bir tek koyunum var. Buna rağmen ‘Onu da bana ver’ dedi ve bu tartışmada bana baskın çıktı.” ﴾23﴿ Dâvûd şöyle dedi: “Senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle doğrusu sana karşı haksızlık etmiştir. Zaten aralarında ortaklık ilişkileri bulunanların çoğu birbirine haksızlık ederler; yalnız iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapmakta olanlar böyle değildir; ama onlar da o kadar az ki!” Dâvûd (böyle bir temsil ile) kendisini sınadığımızı anladı. Bunun üzerine rabbinden kendisini bağışlamasını dileyerek secdeye kapandı ve bütünüyle O’na yöneldi. ﴾24﴿ Biz de onu bağışladık. Kuşkusuz yanımızda onun yüksek bir makamı, güzel bir geleceği vardır. ﴾25﴿ “Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet; nefsin isteklerine uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır. Kuşkusuz, Allah yolundan sapanlara, hesap verme gününü unutmaları yüzünden çok ağır bir azap vardır.” ﴾26﴿Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Cehennem ateşinden vay o inkârcıların başına geleceklere! ﴾27﴿ Yoksa iman edip dünya ve âhirete yararlı işler yapanları yeryüzünde fesat çıkaranlarla bir mi tutacaktık? Yahut günah işlemekten sakınanları günaha batanlar gibi mi sayacaktık? ﴾28﴿ Bu bir mübarek kitaptır ki onu sana, insanlar âyetleri üzerinde iyice düşünsünler, akıl iz‘an sahipleri ondan dersler, öğütler alsınlar diye indirdik. ﴾29﴿ Biz Dâvûd’a Süleyman’ı armağan ettik. O ne iyi kuldu! Yönü hep Allah’a dönüktü. ﴾30﴿ Bir gün akşama doğru alımlı, soylu koşu atları önüne getirildiğinde, “Ben malı (atları), rabbimi hatırlattığı için sevdim” dedi. Derken (güneş batınca) onlar karanlığın perdesiyle gizlendi. ﴾31-32﴿ (Daha sonra) “Onları bana geri getirin” dedi; bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı. ﴾33﴿ Andolsun biz Süleyman’ı bir sınavdan geçirmiş, tahtının üstüne bir ceset koymuştuk; sonra o bize yöneldi; ﴾34﴿ “Rabbim” dedi, “Beni bağışla; benden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver bana. Lutfu sınırsız olan yalnız sensin.” Bunun üzerine, emriyle dilediği yöne doğru tatlı tatlı esen rüzgârı, bina kuran ve dalgıçlık yapan bütün şeytanları ve zincirlerle bağlanmış diğer yaratıkları onun buyruğuna verdik. ﴾35-38﴿ “Bu bizim bağışımızdır; hiçbir hesap kaygısı taşımadan ister başkalarına ver ister elinde tut” (dedik). ﴾39﴿ Kuşkusuz onun katımızda yüksek bir yakınlık derecesi ve güzel bir geleceği vardır. ﴾40﴿ Kulumuz Eyyûb’u da an. O, rabbine, “Şeytan bana sıkıntı ve acı vermektedir” diye seslenmişti. ﴾41﴿ “Ayağını yere vur (dedik), işte yıkanılacak ve içilecek serin bir su!” ﴾42﴿Tarafımızdan bir rahmet ve akıl iz‘an sahipleri için de anılacak bir örnek olmak üzere ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha bağışladık. ﴾43﴿ (Bir yemini vardı.) “Eline bir demet bitki sapı alıp onunla vur ve böylece yeminini yerine getirmiş ol” (dedik). Gerçekten biz onu sıkıntılara dayanıklı bulduk. O ne güzel bir kuldu! Yönü hep Allah’a dönüktü. ﴾44﴿ Güçlü ve basîretli kullarımız İbrâhim, İshak ve Ya‘kūb’u da an. ﴾45﴿ Âhiret yurdunu hatırda tutmadaki samimiyetleri sayesinde onları günahlardan arındırdık. ﴾46﴿ Doğrusu onlar bizim katımızda gerçekten seçkin kılınmış, hayırlı kimseler ­arasındadırlar. ﴾47﴿ İsmâil’i, Elyesa‘ı ve Zülkifl’i de an. Hepsi de iyi kimselerdir. ﴾48﴿ Bu bir hatırlatmadır. Kuşkusuz Allah’a itaatsizlikten sakınanlara çok güzel bir gelecek, kapıları kendilerine ardına kadar açılacak adn cennetleri vardır. ﴾49-50﴿ Orada yerlerine kurularak çeşit çeşit meyve ve içecek isteyebilecekler. ﴾51﴿ Yanlarında eşlerinden başkasına bakmayan yaşıt dilberler olacak. ﴾52﴿ İşte bunlar, hesap günü için size vaad edilenlerdir. ﴾53﴿ Kuşkusuz bu, bitmek tükenmek bilmeyen nimetimizdir. ﴾54﴿ Bu böyledir. Öte yandan azgınlara da çok kötü bir gelecek, cehennem vardır; orayı boylayacaklar. Ne kötü bir yer orası! ﴾55-56﴿ Bu böyledir, çünkü, bir kaynar, bir de dondurucu su! Tatsınlar onu! ﴾57﴿ Bunun benzeri daha başka nice azap türleri! ﴾58﴿ (İnkârcı önderlere), “İşte şunlar da sizinle beraber cehenneme girecek olanlardır” (denince), “Rahat yüzü görmesin onlar! Onlar ateşe gireceklerdir” (derler). ﴾59﴿ Diğerleri, “Hayır, asıl rahat yüzü görmemesi gereken sizlersiniz; bizi bu duruma siz sürüklediniz. Ne kötü bir yer burası!” derler. ﴾60﴿ “Ey rabbimiz!” diyecekler, “Bizi bu duruma sürükleyenlerin ateşte çekecekleri azabı bir kat daha arttır!” ﴾61﴿Ve soracaklar: “Nasıl oluyor da vaktiyle kendilerini kötülerden saydığımız adamları şimdi burada göremiyoruz! ﴾62﴿ Onları (haksız olarak) mı alaya almışız, yoksa (buradalar da) gözden mi kaçırdık?” ﴾63﴿ İşte bu, yani cehennem ehlinin birbiriyle çekişmesi olayı bir hakikattir. ﴾64﴿ De ki: “Ben sadece bir uyarıcıyım. Karşı konulmaz güç sahibi tek Allah’tan başka tanrı yoktur. ﴾65﴿ O, göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin rabbidir, daima galiptir, çok ­bağışlayıcıdır.” ﴾66﴿ De ki: “Bu (vahiy ile gelen) çok önemli bir bilgidir. ﴾67﴿ Siz ise ona sırt çeviriyorsunuz. ﴾68﴿ Yüce topluluk, kendi aralarında tartışırlarken onlarla bulunup bilgi edinmiş değilim. ﴾69﴿ Bana, yalnızca apaçık bir uyarıcılık görevi yüklendiğim için vahiy gelmektedir.” ﴾70﴿ Hani rabbin meleklere demişti ki: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım. ﴾71﴿ Ona tam şeklini verip ruhumdan da üflediğim vakit hemen onun için secdeye kapanın.” ﴾72﴿ Bunun üzerine meleklerin hepsi secde ettiler. ﴾73﴿ Yalnız İblîs hariç; o, kibir duygusuna kapılıp kâfirlerden oldu. ﴾74﴿ Allah, “Ey İblîs” dedi, “Kendi ellerimle yarattığım şu varlığın önünde secde etmekten seni alıkoyan nedir? Büyüklük mü taslıyorsun yoksa ululardan mısın?” ﴾75﴿ İblîs, “Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” diye cevap verdi. ﴾76﴿ Allah, “O halde çık oradan!” dedi; “Sen artık kovuldun! ﴾77﴿ Kıyamet gününe kadar rahmetimden uzak kalacaksın!” ﴾78﴿ “Rabbim! Öyleyse insanların yeniden diriltileceği güne kadar bana mühlet ver” dedi. ﴾79﴿ Allah, “Mâlum vakte kadar mühlet verilmiş olanlar arasındasın” buyurdu. ﴾80-81﴿ İblîs, “Senin kudretine andolsun ki rabbim, içlerinden samimi kulların hariç, insanların topunu kesinlikle yoldan çıkaracağım” dedi. ﴾82-83﴿Allah buyurdu: “O zaman gerçek -ki ben hep gerçeği söylerim- şudur: ﴾84﴿ Kesinlikle ben cehennemi, sen ve bütün sana uyanlarla dolduracağım!” ﴾85﴿ (Resulüm!) De ki: “Sizden görevimle ilgili bir karşılık istemiyorum; ben, olduğundan başka türlü görünenlerden de değilim.” ﴾86﴿ Bu (Kur’an) ise bütün âlemlere kesinlikle bir öğüt ve uyarıdır. ﴾87﴿ Ve onun bildirdiklerinin gerçekliğini bir zaman sonra öğreneceksiniz. ﴾88﴿
kuranı kerim dinle

Sâd Sûresi
سورة حزينة

Sâd Sûresi Dinle

Sād sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 88 âyettir. İsmini 1. âyettekiصٓ (Sād) harfinden alır. Hem Mushaf tertîbine göre hem de iniş sırasına göre 38. sûredir.
Sâd. Öğüt ve uyarı dolu Kur’an’a andolsun ki inkâr edenler, bu uyarıya kulak verecekleri yerde, gurura kapılmış ve ayrılığa düşmüşlerdir. ﴾1-2﴿ Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik; o sırada feryat ettiler ama artık zaman kurtulma zamanı değildi. ﴾3﴿ Şimdi bunlar da kendilerine aralarından bir uyarıcı gelmesine şaşıyorlar ve bu inkârcılar şöyle diyorlar: “Bu adam bir sihirbazdır, tam bir yalancıdır. ﴾4﴿ Tanrıları tek tanrıya mı indiriyor? Bu gerçekten şaşılacak bir şey!” ﴾5﴿ Onların ileri gelenleri harekete geçip şöyle dediler: “Yolunuzda yürüyün! Tanrılarınıza bağlılıkta direnin! İşte (sizden) istenen budur. ﴾6﴿ Bildiğimiz son dinde böyle bir şeyi işitmedik; bu uydurmadan başka bir şey değil. ﴾7﴿ İlâhî uyarı içimizden ona mı indirildi şimdi!” İşin doğrusu onlar benim uyarım karşısında kuşku içindedirler. Hayır, azabımı henüz tatmadılar! ﴾8﴿ Yoksa senin aziz ve lutufkâr rabbinin rahmet hazineleri onların elinde midir? ﴾9﴿ Ya da göklerle yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı onlarda mı? Öyleyse çareler bulup göklere yükselseler ya! ﴾10﴿ Onlar, orada çeşitli bölüklerden oluşmuş, bu durumda şimdiden yenilmeye mahkûm bir kalabalıktır. ﴾11﴿ Bunlardan önce Nûh kavmi, Âd kavmi, kazıklı Firavun, Semûd kavmi, Lût kavmi ve Eyke halkı, bütün bu topluluklar ısrarla gerçeği yalanlamışlardı. ﴾12-13﴿ Hepsi de elçileri yalancılıkla suçladılar, bu yüzden de kendilerini cezalandırmam hak oldu. ﴾14﴿ Bunlar da şimdi, bir daha geri dönüşe imkân bırakmayacak olan korkunç bir sesi, yalnızca bunu beklemektedirler. ﴾15﴿ Onlar, (alaycı bir tavırla), “Rabbimiz! Hesap gününden önce payımıza düşen azabı hemen şimdi ver!” dediler. ﴾16﴿Sen, onların söylediklerine sabret; güçlü kulumuz Dâvûd’u hatırla! Yönü hep Allah’a dönüktü. ﴾17﴿ Dağları onun emrine verdik. Sabah akşam yaratıcılarını tesbih ederlerdi. Toplu halde kuşları da (emrine verdik). Hepsi de Allah’a yönelmişlerdi. ﴾18-19﴿ Onun hükümdarlığını güçlendirmiş, kendisine hikmet (peygamberlik) ve anlaşmazlıkları halletme yeteneği vermiştik. ﴾20﴿ Davalaşanlara dair bilgi sana ulaştı mı? Bu adamlar mâbedin duvarına tırmanıp Dâvûd’un yanına girmişlerdi. Dâvûd onları görünce telâşlanmıştı. “Korkma” dediler, “Birimizin diğerini haksızlık etmekle suçladığı iki davacıyız biz. Aramızda âdil bir hüküm ver; doğruluktan sapma, bize de doğru yolu göster.” ﴾21-22﴿ “Şu adam benim kardeşim. Onun doksan dokuz koyunu, benim ise bir tek koyunum var. Buna rağmen ‘Onu da bana ver’ dedi ve bu tartışmada bana baskın çıktı.” ﴾23﴿ Dâvûd şöyle dedi: “Senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle doğrusu sana karşı haksızlık etmiştir. Zaten aralarında ortaklık ilişkileri bulunanların çoğu birbirine haksızlık ederler; yalnız iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapmakta olanlar böyle değildir; ama onlar da o kadar az ki!” Dâvûd (böyle bir temsil ile) kendisini sınadığımızı anladı. Bunun üzerine rabbinden kendisini bağışlamasını dileyerek secdeye kapandı ve bütünüyle O’na yöneldi. ﴾24﴿ Biz de onu bağışladık. Kuşkusuz yanımızda onun yüksek bir makamı, güzel bir geleceği vardır. ﴾25﴿ “Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet; nefsin isteklerine uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır. Kuşkusuz, Allah yolundan sapanlara, hesap verme gününü unutmaları yüzünden çok ağır bir azap vardır.” ﴾26﴿Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Cehennem ateşinden vay o inkârcıların başına geleceklere! ﴾27﴿ Yoksa iman edip dünya ve âhirete yararlı işler yapanları yeryüzünde fesat çıkaranlarla bir mi tutacaktık? Yahut günah işlemekten sakınanları günaha batanlar gibi mi sayacaktık? ﴾28﴿ Bu bir mübarek kitaptır ki onu sana, insanlar âyetleri üzerinde iyice düşünsünler, akıl iz‘an sahipleri ondan dersler, öğütler alsınlar diye indirdik. ﴾29﴿ Biz Dâvûd’a Süleyman’ı armağan ettik. O ne iyi kuldu! Yönü hep Allah’a dönüktü. ﴾30﴿ Bir gün akşama doğru alımlı, soylu koşu atları önüne getirildiğinde, “Ben malı (atları), rabbimi hatırlattığı için sevdim” dedi. Derken (güneş batınca) onlar karanlığın perdesiyle gizlendi. ﴾31-32﴿ (Daha sonra) “Onları bana geri getirin” dedi; bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı. ﴾33﴿ Andolsun biz Süleyman’ı bir sınavdan geçirmiş, tahtının üstüne bir ceset koymuştuk; sonra o bize yöneldi; ﴾34﴿ “Rabbim” dedi, “Beni bağışla; benden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver bana. Lutfu sınırsız olan yalnız sensin.” Bunun üzerine, emriyle dilediği yöne doğru tatlı tatlı esen rüzgârı, bina kuran ve dalgıçlık yapan bütün şeytanları ve zincirlerle bağlanmış diğer yaratıkları onun buyruğuna verdik. ﴾35-38﴿ “Bu bizim bağışımızdır; hiçbir hesap kaygısı taşımadan ister başkalarına ver ister elinde tut” (dedik). ﴾39﴿ Kuşkusuz onun katımızda yüksek bir yakınlık derecesi ve güzel bir geleceği vardır. ﴾40﴿ Kulumuz Eyyûb’u da an. O, rabbine, “Şeytan bana sıkıntı ve acı vermektedir” diye seslenmişti. ﴾41﴿ “Ayağını yere vur (dedik), işte yıkanılacak ve içilecek serin bir su!” ﴾42﴿Tarafımızdan bir rahmet ve akıl iz‘an sahipleri için de anılacak bir örnek olmak üzere ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha bağışladık. ﴾43﴿ (Bir yemini vardı.) “Eline bir demet bitki sapı alıp onunla vur ve böylece yeminini yerine getirmiş ol” (dedik). Gerçekten biz onu sıkıntılara dayanıklı bulduk. O ne güzel bir kuldu! Yönü hep Allah’a dönüktü. ﴾44﴿ Güçlü ve basîretli kullarımız İbrâhim, İshak ve Ya‘kūb’u da an. ﴾45﴿ Âhiret yurdunu hatırda tutmadaki samimiyetleri sayesinde onları günahlardan arındırdık. ﴾46﴿ Doğrusu onlar bizim katımızda gerçekten seçkin kılınmış, hayırlı kimseler ­arasındadırlar. ﴾47﴿ İsmâil’i, Elyesa‘ı ve Zülkifl’i de an. Hepsi de iyi kimselerdir. ﴾48﴿ Bu bir hatırlatmadır. Kuşkusuz Allah’a itaatsizlikten sakınanlara çok güzel bir gelecek, kapıları kendilerine ardına kadar açılacak adn cennetleri vardır. ﴾49-50﴿ Orada yerlerine kurularak çeşit çeşit meyve ve içecek isteyebilecekler. ﴾51﴿ Yanlarında eşlerinden başkasına bakmayan yaşıt dilberler olacak. ﴾52﴿ İşte bunlar, hesap günü için size vaad edilenlerdir. ﴾53﴿ Kuşkusuz bu, bitmek tükenmek bilmeyen nimetimizdir. ﴾54﴿ Bu böyledir. Öte yandan azgınlara da çok kötü bir gelecek, cehennem vardır; orayı boylayacaklar. Ne kötü bir yer orası! ﴾55-56﴿ Bu böyledir, çünkü, bir kaynar, bir de dondurucu su! Tatsınlar onu! ﴾57﴿ Bunun benzeri daha başka nice azap türleri! ﴾58﴿ (İnkârcı önderlere), “İşte şunlar da sizinle beraber cehenneme girecek olanlardır” (denince), “Rahat yüzü görmesin onlar! Onlar ateşe gireceklerdir” (derler). ﴾59﴿ Diğerleri, “Hayır, asıl rahat yüzü görmemesi gereken sizlersiniz; bizi bu duruma siz sürüklediniz. Ne kötü bir yer burası!” derler. ﴾60﴿ “Ey rabbimiz!” diyecekler, “Bizi bu duruma sürükleyenlerin ateşte çekecekleri azabı bir kat daha arttır!” ﴾61﴿Ve soracaklar: “Nasıl oluyor da vaktiyle kendilerini kötülerden saydığımız adamları şimdi burada göremiyoruz! ﴾62﴿ Onları (haksız olarak) mı alaya almışız, yoksa (buradalar da) gözden mi kaçırdık?” ﴾63﴿ İşte bu, yani cehennem ehlinin birbiriyle çekişmesi olayı bir hakikattir. ﴾64﴿ De ki: “Ben sadece bir uyarıcıyım. Karşı konulmaz güç sahibi tek Allah’tan başka tanrı yoktur. ﴾65﴿ O, göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin rabbidir, daima galiptir, çok ­bağışlayıcıdır.” ﴾66﴿ De ki: “Bu (vahiy ile gelen) çok önemli bir bilgidir. ﴾67﴿ Siz ise ona sırt çeviriyorsunuz. ﴾68﴿ Yüce topluluk, kendi aralarında tartışırlarken onlarla bulunup bilgi edinmiş değilim. ﴾69﴿ Bana, yalnızca apaçık bir uyarıcılık görevi yüklendiğim için vahiy gelmektedir.” ﴾70﴿ Hani rabbin meleklere demişti ki: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım. ﴾71﴿ Ona tam şeklini verip ruhumdan da üflediğim vakit hemen onun için secdeye kapanın.” ﴾72﴿ Bunun üzerine meleklerin hepsi secde ettiler. ﴾73﴿ Yalnız İblîs hariç; o, kibir duygusuna kapılıp kâfirlerden oldu. ﴾74﴿ Allah, “Ey İblîs” dedi, “Kendi ellerimle yarattığım şu varlığın önünde secde etmekten seni alıkoyan nedir? Büyüklük mü taslıyorsun yoksa ululardan mısın?” ﴾75﴿ İblîs, “Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” diye cevap verdi. ﴾76﴿ Allah, “O halde çık oradan!” dedi; “Sen artık kovuldun! ﴾77﴿ Kıyamet gününe kadar rahmetimden uzak kalacaksın!” ﴾78﴿ “Rabbim! Öyleyse insanların yeniden diriltileceği güne kadar bana mühlet ver” dedi. ﴾79﴿ Allah, “Mâlum vakte kadar mühlet verilmiş olanlar arasındasın” buyurdu. ﴾80-81﴿ İblîs, “Senin kudretine andolsun ki rabbim, içlerinden samimi kulların hariç, insanların topunu kesinlikle yoldan çıkaracağım” dedi. ﴾82-83﴿Allah buyurdu: “O zaman gerçek -ki ben hep gerçeği söylerim- şudur: ﴾84﴿ Kesinlikle ben cehennemi, sen ve bütün sana uyanlarla dolduracağım!” ﴾85﴿ (Resulüm!) De ki: “Sizden görevimle ilgili bir karşılık istemiyorum; ben, olduğundan başka türlü görünenlerden de değilim.” ﴾86﴿ Bu (Kur’an) ise bütün âlemlere kesinlikle bir öğüt ve uyarıdır. ﴾87﴿ Ve onun bildirdiklerinin gerçekliğini bir zaman sonra öğreneceksiniz. ﴾88﴿